14 Ekim 2017 Cumartesi

Küçükkuyu


Mitoloji tanrılarının balayılarını geçirdiği, Afrodit’in Hermes’le aşk yaşadığı, Paris’in Helena’ya aşkını sunduğu zümrüt taçlı efsanevi İda (Kaz) Dağı’nın eteklerindeki Küçükkuyu ile 2016 yılında tanıştık. Daha önceleri ismini bile duymadığım bu yere hayran duymamak mümkün değil. Her sene daimi misafiri olarak biz, sizlere gezilecek yerleri ve tarihini anlatmaya başlayınca mutlaka görmek isteyeceksinizdir 😀
Küçükkuyu, Çanakkale’nin Ayvacık ilçesine bağlı bir turizm kasabası. Altınoluk- Assos arasında olup Altınoluk’a 10 km , Assos’a 20 km uzaklıkta bir turistik belde. Beldede yaşayan halkın büyük bölümü Oğuz boylarından olan Türkmenler ve Yörükler’in yanı sıra Girit ve Midilli göçmenleri. Halkı Şu an böylemi dir bilemiyorum. Sanki büyük bir değişikliğe uğramış gibi.!
İda, yani günümüzdeki adıyla Kaz dağlarının eteklerinde kurulmuş olan Küçükkuyu’nun eski adı Gargaron imiş.
1998 senesinde Kültür Bakanlığının yaptığı araştırma ve bulunan kalıntıların doğrultusunda Gargara olarak bilinen ilk yerin Nusratlı köyündeki Kocakaya Tepe olduğu ve sonra buradan Arıklı Köyündeki Zindan Tepe’ye taşındığıdır.
Küçükkuyu M.Ö 6. yy’da Lydna egemenliği ve ardından M.Ö 549 yılında da Pers egemenliğine geçmiştir. Lydna ve Pers egemenliğinden sonra M.Ö 241 – 133 yılları arasında Bergama Krallığı’nın ve ardından Bizans’ın egemenliğine girmiştir. Küçükkuyu Cenevizliler, Rumlar ve Osmanlılar’a kadar bir çok kültürün etkisinde kalmıştır.
Doğal güzellikleri, denizi, deniz ürünleri, şifalı suları ve bitkileri, temiz havası, taş yapıları, tarihi değerleri ve tabii ki zeytin-zeytinyağları ile gizli turizm cennetlerinden bir tanesi.Sanki Küçükkuyu tüm Kuzey Ege’ye hakim olan zeytin ağaçlarından kısmetine düşeni almış gibi.. Dünyanın en nefis, düşük asitli ve kendine has güzel kokulu zeytinyağı bu bölgede yetişen zeytin ağaçlarından çıkan en güzel nimet bence 😀
Ayrıca Alplerden sonra dünyanın 2. bol oksijenine sahip olduğu söylense de sıralama tartışma konusudur.
https://www.haberler.com/kazdaglari-ndaki-oksijen-alpler-den-daha-fazla-4560855-haberi/
Sağlık açısından Solunum hastalarının buraya gelmeleri tavsiye edilmektedir. Özellikle eşime çok iyi geldiğinden bu konuda fazla bilgi edindik 😀
Küçükkuyu merkeze ilk girdiğimiz zaman Limana uğramamızı söylediler. Bizde hiç tereddüt etmeden Bayraklarla dolu cadde üzerindeki mağazaların önünden geçerek trafiğe kapalı olan limana doğru yürüdük. Tüm sahil kasabalarından da bildiğimiz gibi sahil boyunca çay bahçeleri,restaurantlar, balık lokantaları ve gece pazarları.. Güneş battıktan sonra dilediğiniz saatte limana inerek eğlenceli vakit geçirebilirsiniz. Yaz sezonu biraz kalabalık oluyor ama yinede çok güzel.
Limanın tam ortasına geldiğiniz zaman, Küçükkuyu’nun kurucularından olan Girit ve Midilliden gelen Mübadillerin ve yakınlarının anılması , hatırlanması ve Mübadele olayının anlam kazanması amacıyla kurulan Mübadele Anıtı gözünüze çarpacaktır. Ve merkezde başka bir heykel daha… “Atatürk”


Diğer güzelliklerinden biride Limanın diğer ucunda bulunan Deniz Feneri.. Hem fenerin hemde limanın güzel fotolarını çekebileceğiniz en güzel yer ..

veeeeeeeeeeeeeeee tertemiz bir deniz..
https://www.facebook.com/orhan.oznar/videos/10213737321817164/






Küçükkuyu merkezinin haricinde de gezeceğiniz yerlerin hepsi muhteşem.. Sizlere güzel eğlenceli ve bol yorucu geziler dileriz.
Gezilecek Yerler:
1- Zeus ALTARI-KAZ Dağları (İDA)
Küçükkuyu’nun en meşhur yerlerinden biri Altar. Anlamı sunak demek. Tanrı Zeus, Troy ile Akha’lar arasındaki savaşı bu sunaktan izlermiş.


Zeus hakkında anlatılanlar, Hera’yı öptüğü ilk yer..ilk aşık olduğu yer. Zeus’un dokuz eşinin içinden birinci olması heyecanımızı iyice artıyor ve hevesle artık yaya olarak 790 m lik devam edeceğimiz orman yoluna doğru girişimizi yapıyoruz. O müthiş temiz hava oksijen sizi öyle güzel karşılıyor ki ciğerleriniz bayram yapıyor sanki. Kuş sesleri, sessizlik ve huzur sizi bekliyor.

Evet Adatepe de yolunuz üzerinde giderken gözünüze çarpıyor.


Girişteki tabela bize olayın özetini aktarıyor. 15-20 dk kadar yürüdükten sonra karşımıza çıkan Gargaran Tepesi. Benimde büyük bir merakla mitolojide okuduğum Homeros’un İlyadası’nda adından söz ettiren Gargaran Koyu ve Tepesi.


Merdivenlerden çıkarak sonunda hiç ayrılmak istemediğiniz o güzel tablo ile karşılaşacaksınız. Zeus’un burayı neden seçtiğini belki daha iyi anlayacaksınız 😀 Müthiş bir manzara. Küçükkuyu ayağınızın altında. Eşim ve Ben hayranlıkla, saatler boyunca sanki bulutlarda asılı kaldık ve ayrılamadık. Bu dev kaya kütlesi Truva’yı gün yüzüne çıkartan Alman maceraperest Heinrich Sehlineman ve arkeolog Judeich tarafından İda Zeus Altarı (sunağı) olarak tanımlanmış. Yukarı çıktıktan sonra Taş duvarlarla örülmüş küçük bir oda, içinde su bulunan sarnıç( içi temizlenmediği sürece çöplüğe döndüğünü rahatlıkla görebiliyorsunuz) Halk arasında Zeus mağarası olarak adlandırılmış.


Veeeeeeeeeeeeee işte beklenilen manzara. Çıkmaya belki üşendiğiniz , biraz yorulduğunuz , birazda hava sıcaksa susadığınız gibi tüm bu şikayetlerinizi bir kenara bırakın ve lütfen aşağıya doğru bakın. Tüm bu şikayetleri unutup gideceksiniz 😀


Edremit Körfezi artık ayaklarınızın altında. Saatlerce keyfini çıkartın..Oksijen ve huzuru bol bol aldıktan sonra geldiğiniz yönden aşağı doğru inmeye başlayın. İndikten sonra hemen ilerde Çanakkale Savaşına katılan Erdem Dede’ninde yatırı bulunmakta. Bez parçaları pek güzel durmasa da duanızı okuyarak geçebilirsiniz.

Zeus Tepesini görmenin mutluluğu ile aşağıya doğru iniyoruz. Yorulduğunuzu düşünüyorsanız çıkışta bulunan Kır Kahvesine uğrayabilirsiniz.

Bu arada Zeus hakkında duymayanlar içinde biraz bilgi vermek istiyoruz.

Eski Yunan mitolojisinin baş tanrısı, göklerin egemeni, Yunan tanrılarının en güçlüsü olanıdır. Roma mitolojisindeki adı Jüpiter olan Zeus Tanrıça Hera ile evlidir. Hera, Hades, Poseidon kardeşleri; Athena, Apollon, Artemis, Ares, Dionysos çocuklarıdır.
Çok çapkın olması nedeniyle Leda‘yı kuğuya çevirerek kaçırması,Antiope için satır kılığına girmesi, Aegine için ateş olması, Danae için altın’dan yağmur olarak zindana girmesi, Alkmene için kocasının kılığına girmesi, Europa için boğa kılığına girmesi ve bence en ilginci Kartal şeklini alarak Ganymedes‘e yaklaşır. Ganymedes’in diğerlerinden tek farkı Troya kralı Tros’un oğlu olması ve Hera için Guguk kuşu olması.Yunan mitolojisinin en renkli tiplerinden biri olan Zeus, sınırsız bir kudrete sahipti. Hakkında birçok efsaneler, söylentiler düzenlenmiştir.

2- Sutüven (Sıçrayan) Şelalesi
Altınoluk Belde’sinde yer alan ancak Küçükkuyu’ya daha yakın olduğu için gezilecek yerlerden biri..Sarıkız Yaylası’ndan doğan ve Kızılkeçeli Çayı üzerinde yer alan Sütüven Şelalesi, Zeytinli Köyü’ne 4,5 km mesafede yer alıyor. 1992’de kurulan ve üç hektar büyüklüğünde olan bu doğal güzellik, Kaz Dağları’nın eteğinde, içinden Kızılkeçili Çayı’nın geçtiği Hasanboğuldu Göleti ve suyun on yedi metreden düştüğü Sütüven Şelalesi’nden oluşuyor.
Kazdağı Milli parkına girdikten hemen sonra bulduğunuz ilk yere arabanızı park ederek yaklaşık 50 metre yürüdükten sonra Sutüven şelalesine ulaştık.
Şelale ve göletin etrafında restoran, büfe tarzı yerler bulunmakta.İster üzerindeki köprüde akan şelale ile birlikte, ister merdivenlerden aşağıya inerek (merdivenler biraz dik.. çocuklar ve yaşlılar zorlanabilir) suyun sesini dinleyebilir ayaklarınızı buz gibi derenin içine sokabilir ve bol bol fotoğraf çekebilirsiniz. Ardından Yürüyüş yaparak giriş ücreti 15 TL olan Hasan Boğuldu Şelalesine gidebilirsiniz. Yol üzerinde köylülerin kurduğu küçük tezgâhlardaki yöresel ürünler gözünüze çarpacaktır.

3- Hasan Boğuldu Şelalesi
Yine Altınoluk Belde’sinde yer alan ama Küçükkuyu’ya daha yakın olduğu için gezilecek yerlerden biri
Sutuven şelalesine yaklaşık on dakikalık bir yürüyüş sonrası Hasan Boğuldu Göletine ulaşabiliyorsunuz. Mangalı her yerde yapamıyorsunuz, Mangal İstasyonu var. Köylülerin tezgahlarında satılan yöresel ürünleri de geçtikten sonra Göletten gelen buz gibi soğuk suyun bulunduğu köprü üstünden geçiyoruz. Taş ve çakılların bol bulunduğu yoldan yukarı doğru tırmanmaya başlıyoruz. Yaşlılar için biraz zor oluyor tabi. Çay sularının biraz daha geniş bir alanda birikerek oluşturdukları mini bir gölet. Suyun berraklığı, turkuvaz rengi, şırıl şırıl akıp giden bir dere ama acı bir dere.. Hikayesini dinleyince hüzünlendiren bir dere. :'(
http://www.balikesir-edremit.gov.tr/hasanboguddu

Güzel bir manzara bol oksijen hüzünlü hikayeler ile günümüzü bitirerek dağ manzarasından aşağıya doğru yola koyuluyoruz.
4- Mıhlı Şelalesi (Atilla’nın Yeri)
Altınoluk’tan Çanakkale istikametine giderken Küçükkuyu beldesinin girişine geldiğinizde “Mıhlı şelalesi” yazan yol levhasını takip edin. 3-4 km kadar bu yolda ilerledikten sonra üzerinde “şelale” yazan bir başka yol levhasının işareti daha var ona da devam edin. Yaklaşık 1 km toz-toprak zeminli bu yolu bitirdiğimizde mıhlı şelalesine gelmiş olduk. Küçükkuyu’ya hayat veren Mıhlı Çayı doğal güzellikleriyle görülmesi gereken yerlerden biri. Ağaçlardan gökyüzünün görünmediği, kuş seslerinin gürül gürül akan çaya karıştığı, yemyeşil örtüsü ve tertemiz havasıyla içler açan bir yer.
Şelaleye girmek için giriş ücretini ödedikten sonra Mıhlı Çayı’na doğru iniyoruz. Hayranlıkla izleyeceğiniz, kulaklarınızı müzik sesiyle dolduran bir ses gibi göle dökülen gümbür gümbür şelale karşınıza çıkıyor. Hemen fotoğraf makinesine sarılıyorsunuz zaten . Çayın akışı istikametinde oluşan şelaleyi görebilmek için hızlıca ve dikkatlice çok dik olan merdivenlerden inmeniz gerekiyor. Şelalenin bulunduğu yere gelindiğinde öncelikle gölete girmek istiyorsunuz ama yasak… yasağı çiğneyenler yok mu? var elbette 😀 Aşağıya indiğinizde özelleştirilen bu yerin sahibi sizi karşılıyor ve çay ısmarlıyor. Tabii ücreti size ait 😀 Piknik masalarının konulduğu alana giderek ister firmadan alıp yiyebilir veya yanınızda getirdiyseniz masa parasını ödeyerek oturabilir isterseniz de yürüyerek dere ve ormanın arasında yeni yerler keşfedebilirsiniz.



Gezimizi yapıp fotoğraflarımızı çekildikten sonra az ilerde olduğu söylenen Başdeğirmen’e doğru yol alıyoruz. Yine derenin takip ettiği başka bir mesire yeri. Öyle bir yer ki Roma döneminden kalma kemerli bir köprü de Başdeğirmen’e eşlik ediyor. Bu Köprü Truva’ya giden antik yolun Mıhlı Çayı üzerindeki tek geçiş noktası. Tabii muhteşem bir doğa olmasına rağmen tahmin edeceğiniz gibi bakım sıfır .


Değirmenden yukarı yol yok 🙂 Biz de çıkmadık zaten. Dere içinden, kıyısından, kayaların üzerinden ilerleyerek irili ufaklı şelaleleri görebilirsiniz. Biz sadece Büyük şelaleyi gördükten sonra gezimizi sona erdirdik. Başka sefere diğer şelaleyi ve derinliği 30 metre olduğu söylenen gölü görmek için ziyaret edeceğiz.
Mıhlı Çayı’na grupla gitmek isterseniz, Kazdağlarını bilen yöresel rehberlerden yardım alabilirsiniz. Bölgeye seyahat acenteleri tarafından trekking turları da düzenleniyor. Keyifli geziler diliyoruz.
5- Behramkale (Assos)
Küçükkuyu merkezini geçtikten 2 km kadar sonra göreceğimiz ASSOS –BEHRAMKALE tabelasından sola döndüğümüzde 15 km sonra Assos Eden Gardens Hotel ‘i görürüz oteli geçtikten 900 mt kadar sonra sağ tarafta geniş asfalt Ayvacık yolunu sol tarafta da Kadırga Koyu ve BEHRAMKALE ‘ye devam eden sahilyolunu gördüğümüz yol çatalına geliriz. Bu çatalda eğer direk Assos Antik Liman ‘a ( Assos Nazlıhan Hotel ) ya da Behramkale’ye gidiyorsak sağ taraftaki geniş yolun tercih edilmesi daha rahat olacaktır bu yolu kullanarak BEHRAM ayrımına kadar gelip bu ayrımdan sağa dönerek 6 km sonra BEHRAMKALE ‘ye , Behram’dan 2 km sonra ise Assos Antik Liman ‘a ulaşabiliriz .
Behramkale Köyü, Osmanlı döneminde kurulmuş eski bir köy. Antik şehir, yüzünü güneye yani denize dönmüşken, köyün yerleşimi ters tarafa doğru kurulmuş. Köy antik kent surları içinde yer alması ile dikkat çekiyor. Sadece 150 haneli bir yerleşim. Yaklaşık 30 senedir sit alanı olarak koruma altında olduğu için yeni bina inşa etmek yasak. Sadece var olanlar restore edilebiliyor. Köy içinde Assos mimarisinin taş işçiliğinin güzel örneklerini görmek mümkündür. Tarihi dokusunu koruyan sokaklarda dolaşması keyifli. Köy içinde Osmanlı’dan kalma bir camii ve köprü de bulunuyor:
Hüdavendigar Camii
14. yüzyılın sonlarına doğru inşa edildiği sanılmakta olup 238 m. yüksekliteki tepenin üzerinde tüm ihtişamıyla ayakta durmaktadır.Camiin dikkat çeken özelliklerinden birisi de dört yöndeki köşelerinin üst noktalarının pahlanması yani taş kenarlarının eğik kesilmiş olması ve pahlanan kısımların şekline uygun olarak üçgen şeklinde kapatılmasıdır.Kubbe, sekizgen bir kubbe kasnağına oturtulmuştur.Camii, bir kubbe ve sütunlu bir giriş kapısını da içine alan dörtgen bir alan üzerinde inşa edilmiştir.
Cami, Osmanlı mimarisinin tipik bir örneği olduğunu söyleyebiliriz. Caminin mermer giriş kapısı, Carnelius kilisesinin kapısıdır.
Carnelius kilisesini tamir ettiren Skamandros hükümdarının kilise kapısına yazdırmış olduğu duaya dokunulmamış, sadece haç işaretinin iki kanadı kırılmıştır.Üzerinde haç işareti bulunan taşın bir camiin dekorasyonunda kullanılmış olması çok ilginç bir o kadar da etkileyicidir. Camiin iç duvarlarının dekorasyonunda kadırga resimlerinin kullanılmış olması da çok sık rastlanır bir durum değildir.
Kral şöyle yazdırmış:
‘Skamandros şehri başkanı Anthimos, mükafat olarak kendi günahlarının bağışlanması için istekli bir şekilde dua ederek, gayretle ve emek vererek, Aziz Cornelius Kilisesi’nin sağlam olmayan bölümlerini güzelleştirmek için tamir ettirdi. Her kim bu kilisenin güzelliklerine, durumuna, mozaiğine ve olağanüstü ihtişamına bakarsa, Tanrı’nın kölesi olan ve bu binayı tamir ettiren Anthimos’un ölmeden önce işlediği günahların affı için dua etsin.’

Hüdavendigar Köprüsü
Yine 14. yy’da 1. Murat Hüdavendigar tarafından inşa edilen bir eser. Tuzla Çayı üzerine kurulmuş. Yol kısmı doğal olarak birçok kez elden geçirilmiş. Köprü arabalar tarafından artık kullanılmıyor, yanına modern versiyonu çoktan inşa edilmiş. Ama siz 600 yıldır ayakta duran bir köprünün üzerinden yürüyerek geçme keyfini kaçırmayın.
Öncеliklе bіrçоk medeniуete еv ѕahipliği уаpmış оlan Assos’un tarihi уapıları gezilmeli. Günümüzdе halеn aуakta olan Aѕѕоѕ Antik Kentі, Assos Athena Tapınağı, Bеhramkalе Köprüѕü, Assos Antik Limаn gеzеbilеcеğiniz tarihi yаpılаrın başında geliyor.


Aѕѕоѕ Antik Kentі: MÖ. 6.yüzyılda kurulan Assos antik kenti, sönmüş bir volkanik tepe üzerinde yer aldığı için yapımında işlemesi zor ama son derece dayanıklı olan andezit taşı kullanılmış.Giriş ücreti 10 lira ve müze kartın varsa giriş ücretsiz.


Assos Planı: l- Athena Tapınağı (MÖ. 530) 2 Murad Hüdavendigar Camii (14. yy) 3- Bizans çağındaki Akropol surları 4- Assos’un Hellenistik devir surları (MÖ. 4. yy) 5- Batı kapısı (MÖ. 4. yy) 6- Hellenistik ve Roma Çağı nekropolü 7-Gymnasion (MÖ. 2. yy) 8-Agora Tapınağı (MÖ. 2. yy) 9-Agoranın kuzey stoası (MÖ. 3. yy) 10-Hellenistik dönemde inşa edilen dükkanlar 11- Agoranın güney stoası 12- Bouleuterion (Hellenistik dönem) 13- Roma Çağı hamamı 14 Tiyatro (MÖ. 3. yy’da yapılmış, Roma Çağı’nda değişikliğe uğramıştır. 15- Bizans Kilisesi 16-Doğu Kapısı 17- Antik Liman


Athena Tapınağı : Athena (Minerva), üretici zekanın ve adaletli savaşların Tanrıçasıdır ve ülkeyi saldırılardan korur. Zeus’un kızı ve 12 Olimpos Tanrısından biri olan Athena, kentin koruyucu tanrıçasıymış. Uygarlığın, el sanatlarının ve tarımın koruyucusu, dizginin yaratıcısıydı; atları ilk ehlileştirendir. Yılan ve baykuş Tanrıçanın sembolleri arasında yer alıyor.
Assos’taki Athena Tapınağı ise, M.Ö. 530’da, Akropol’ün en yüksek yeri olan 236 metrede kurulmuş. Athena tapınağı, antik kentin en değerli öğesidir. Şahane gün batımı manzarası nedeniyle görülmeye değer bir yerdir.


Gymnasium:Gymnasium gençlerin bedensel ve toplumsal eğitim aldıkları, çoğunlukla spor yapılan bina olup, bir şehirde agora bölümü kadar çneme sahiptir. Asos’ta gymnasium Millattan sonra II yüzyılda yapılmış. Agora ile batı kapısı arasındadır.
Agora:Agora, şehirle ilgili politik, dini, ticari her türlü faaliyetin gerçekleştiği, örneğin seçim gibi şeylerin yapılırdığı, tüm kamu binalarının etrafında sıralandığı, halka şeklinde geniş açık alanlara denmektedir.
Bouleuteiron (Meclis): Şehir yaşamı ile ilgili önemli kararları veren kent meclisinin toplandığı yerdir.
Tiyatro: M.S II. yüzyılda Athena Tapınağı’nın güney yamacına inşaa edilmiştir.

Nekropol: “nekro” (ölüler) ve “polis” (şehir) kelimelerinden türetilmiş olup , antik dönemde mezarlıkları tanımlamak için kullanılır.

Stoa:Yağmur ve güneşten korunmak amacıyla uzunlamasına yapılmış bir duvar ve buna paralel bir veya birkaç sütun dizisi ve bunları örten bir çatıdan oluşurlar.
Antik Liman :
Limana doğru inmeye başlıyoruz. Yokuş aşağıya inerken sağ tarafın deniz, sol tarafın ise yeşillik. Arabamızı yukarda park ederek aşağıya doğru yürüyerek iniyoruz. Gördüğüm en güzel yerlerden biri bence.. Sanki Tarihin içinde rol almışın gibi içinden çıkasın gelmiyor. 😀
Parmakla sayılacak kadar az sayıdaki yapıya ev sahipliği yapan limandaki binaların tamamı kızıl andezit taşından olduğu gibi, sokakları da bu taşla kaplı. Büyük güzel oteller var, otellerin önünde ise, yan yana balık lokantaları istediğiniz yerde balık yiyebilirsiniz. Limanın ucuna doğru yürüdükçe stantlarda satılan süs eşyaları ve ünlü dondurmaları 😀


Asos’ta herşey çok başka.. Aşk ise bambaşka 😀

Koy’lar
Gezimizi bitirerek koyları gezmek için yola koyulduk. Buraları görmezseniz çok pişman olursunuz. Mutlaka gezi planınıza tekrardan gözden geçiriniz. 😉
Assos’un çevresinde denize girmek için bir çok koy var; Kadırga Koyu, Sivrice Koyu, Sokakağzı Koyu ve Koruoba koyu.
Kadırga Koyu: Assos’un hemen güneyinde, kara yoluyla 2 km. uzaklıkta bir koy. Zeytin ağaçlarıyla dolu bir yoldan inerek ulaşıyorsunuz. Koy temiz, her bütçeye uygun otel ve kamping alanlarıyla dolu. Her tesisin önünde ücretli şezlongları bulunuyor ama siz kendi şemsiyenizi getirdi iseniz tesislerin haricinde boydan boya olan kumsala yerleşerek ücretsiz olarak denize girebilirsiniz.
Osmanlı zamanında donanmanın merkez üssü Midilli Adası idi. Savaş zamanı kadırgalar Midilli’den savaşa gider, dönüşte hasarlı olan kadırgalar bu koya getirilip burada bulunan meşe ve kayın ağaçları ile tamir edilirmiş. Kadırgalar bu koya çekildiğinden bu adı almış.
Sivrice Koyu : Assos’dan Babakale’ye doğru giderken 9 km sonra Bektaş Köyü çıkacak,Bektaş Köyü’nün içinden geçerek yaklaşık 3 km. denize doğru ineceksiniz. Böylece Sivrice Feneri’nin olduğu koya ulaşmış olacaksınız.
İndiğiniz yerden yani Sivrice’den sağa doğru ilerleyen uzun bir sahil yolu bulunuyor. turizmin yeni yeni gelişmeye başladığı dolayısıyla daha tenha bir koy. Sivrice’nin bitişiğinde gizli bir koy daha bulunuyor. İskele koyu denilen yeri keşfetmeyi sevenler burayı mutlaka görmeliler. Ayrıca Sivrice Feneri, 2009 yılında 10 yıllığına kiralanarak aynı zamanda bir kütüphaneye dönüştürülmüş.
Sokakağzı Koyu: Assos’dan Babakale’ye doğru ilerleyen yola girmeniz gerekiyor. 9 km sonra yolun solunda ilk olarak Bektaş Köyü tabelasını, sonra sırasıyla Balabanlı ve Koyunevi tabelalarını göreceksiniz. Bu 3 alternatif yoldan birini takip ederek Sokakağzı’na ulaşmanız mümkün. Bektaş’tan girerseniz koyun en başından başlamış olursunuz. Koyun sonuna kadar ilerleyen sahil yolundan devam ederek Sokakağzı’na ulaşmış olursunuz.

Koyunevi Köyü’nün sahil kısmına verilen isimdir. Sokak Deresi’nin döküldüğü yerden dolayı verilmiş. İlk yerleşimler 1950’li yıllarda genellikle taş yığma sadece zeytin zamanı kullanılan evlerden oluşuyor. Zamanla bölge daha cazip hale gelip, yaz kış oturulan bir yer haline gelmiş. Şu anda Sokakağzı’nda yaklaşık 40-50 hane mevcut olup, balıkçılık, zeytincilik ve son yıllarda turizm geçimi sağlamada önemli yer tutuyor.Sivrice’ye göre daha geniş ve kumluk bir plajı bulunuyor.
Koruoba Koyu: Assos’dan Babakale yönüne doğru giderken, Yeşil Liman tabelasından sonra sağdan denize doğru inen 2. yol sizi bu koya ulaştıracak. Koruoba köyünün içinden geçtikten sonra biraz dolambaçlı ama muhteşem manzaralı bir yoldan sahile ineceksiniz.


Turistik tesis olarak sadece bir motel ve bir butik otel bulunuyor. Yerleşim daha çok son yıllarda yapılan az sayıda yazlıklardan oluşuyor. Koruoba’da aslında iki küçük koy bulunuyor. İlkine ‘çay evi denizde’ sloganlı motel tabelasını takip ederek varabilirsiniz. İkinci koyda da bir butik otel bulunuyor. Koyda otelin tahta iskelesi de var.
Bu günün güzel geçmesi mutluluğu ile yüzümüzde gülümseme ile Behramkale ve Koylarından ayrılıyoruz.
6- Yeşilyurt Köyü
Yeşilyurt Köyü, Eski Adı Büyük Çetmi olarak biliniyor. Deniz kıyısına uzaklığı sadece 3 km. Köyde ki evler, taş mimarinin en güzel örnekleri. Taş evler, son yıllarda İstanbul ve İzmir ‘den gelen ve doğal yaşamı seçen ailelerin, hatta yabancıların gözdesi olmuş.
Ayrıca rengârenk açan sardunyalar evlerin ön yüzlerini süslüyor. Köyün patika yolları yürüyüşü sevenler için, ideal bir parkur oluşturur.


Yeşilyurt Köyü, özellikle astım ve kalp hastaları için gerçek bir şifa kaynağıdır. Bir zamanlar Rumların da yaşadığı Yeşilyurt Köyü’nün meydanında bulunan tarihi cami, minaresi ile dikkati çekiyor. Bu caminin yapımında Yunanlı ustalar çalıştığı için bu ilginç yapı, camiden ziyade kilise görünümünü andırıyor.

Vadinin ortasında yeşillikler içinde huzur bulacağınız bu mekânlarda tüm yiyecekler Yeşilyurt ve çevre köylerden elde edilen doğal ürünlerle hazırlanıyor. Köy ekmeği, süt, peynir, yumurta, bal, zeytin, reçel, çeşitli otlar ve yöre yemekleri köylülerden satın alabilirsiniz.

Yeşilyurt Köyü, mitolojide “İlk Güzellik Kraliçesi Yarışması”nın yapıldığı yer olarak biliniyormuş. Gelin ve Damatlara rastladığımız köyde Düğün fotoğraflarının çekildiğine sizlerde denk gelebilirsiniz.
Ayrıca Tarihi Afrodit kaplıcası Afrodit’e yakışır güzellikte tesislere sahip olamasa da şifa kaynağıdır. Tesis, günümüz ihtiyaçlarına cevap vermekten uzak olmasından dolayı turizmden nasibini alamamaktadır. Bu otantik Köyü gidip görmenizi tavsiye ederiz.
7- Köyden Kente Teknoloji Müzesi
Köyün mutlaka görülmesi gereken noktalarından biri. 18. yüzyıldan günümüze kadar ulaşmayı başaran ve hayatımızı kolaylaştıran 500’den fazla etnografik parçanın sergilendiği müze, zamanda keyifli bir yolculuk imkanı sunuyor. Osmanlı ve dünyanın farklı ülkelerinden parçaların yer aldığı müze, objelerin gelişim ve teknolojik süreçlerini sergiliyor.
Köy fazla yokuş üzerine kurulduğu için biz fazla yukarı çıkamadık ama çıkarsanız hem Teknoloji Müze’sini hemde müthiş bir deniz manzarasıyla karşılaşabilirsiniz.


8- Adatepe Zeytinyağı Müzesi : Küçükkuyu’nun hemen girişinde bulunan Adatepe Zeytinyağı Müzesi kesinlikle uğranması ve zeytinyağı hakkında bilgi alınması gereken şirin bir müze. 1950 yıllarında sabunhane olarak faaliyete geçen bina daha sonraki yıllarda farklı amaçlarla kullanılmış hatta bir dönem harabe duruma gelmiştir. 2001 yılında 5 girişimci sayesinde terk edilmiş görüntüsüne sahip bina müzeye dönüştürülmüştür. .

Küçükkuyu için anlatılacak başka yer kalmadı gelip görmeniz gerekir. Bu güzel turistik kasabada; ister otel, ister motel, ister butik otel, ister pansiyon, isterseniz de sezonluk kiraladığınız evde;
sabah erken kalkıp deniz havası eşliğinde yürüyüşle başlayabilir ardından balkonda güzel bir kahvaltı yapabilirsiniz..
ve akşamı yine bol oksijenli hava eşliğinde bir tarafı deniz, diğer tarafı ise dağ manzarası ile dostlarla güzel bir akşam yemeği veya sohbet çayı ile kapatabilirsiniz.


Çünkü; Biz öyle yaptık geldik gördük ve kaldık..
SEVGİLERİMİZLE

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Mordoğan

Karaburun’a gitmişken Mordoğan’a uğramamak olmaz.  Heleki yolumuzun üzerinde   Karaburun ilçesine bağlı Mordoğan beldesi, İzmir il sınır...